Edebiyattan Sinemaya Süren Rüya: Muhteşem Gatsby
Destansı bir aşk, hırs ve para masalı... İşte, hikâyenin başrolünde Muhteşem Gatsby!
Amerika'nın keşfinin ardından Avrupalıların bu kıtaya göç etmesini sağlamak için onlara 'Amerikan Rüyası' adı altında birçok vaatte bulunuldu.
Amerikan Rüyası'na göre Amerika, âdeta yeryüzünün cennetiydi! Yiyecekler boldu, insanlar az çalışarak çok zengin olabilirdi!
1918 yılında 1. Dünya Savaşı'nın ardından bu rüya çöktü. Açgözlülük ve hırs insanları etkisi altına aldı. İnsanlar yıllarca har vurup harman savurmaya başladı. İşte Fitzgerald'ın Muhteşem Gatsby (The Great Gatsby) isimli romanı âdeta bu döneme ışık tuttu.
1925'te ilk defa yayımlandığında değişik tepkiler almış ve çok az satılmıştır. Yine de birbirini takip eden yıllarda birçok kez sinemaya uyarlanacak ve Amerika lise müfredatına bile girecektir. Ne yazık ki yazar, bunların çoğunu göremeden hayata gözlerini yummuştur.
Hikâyedeki onlarca zengin insanın arasından anlatıcımız Nick, sıradan bir adamdır. Yazar olma hayalinden vazgeçip borsacı olma yoluna girmiştir. Bu şatafatlı hayata sahip ve açgözlü olan insanların hepsinden nefret eder. Kuzeni Daisy'nin ve diğer insanların yaşantısına anlam veremez, hatta midesini bulandırdığını düşünür.
Yalnızca biri hariç! Gatsby ya da sonraki adıyla Muhteşem Gatsby.
Bu onca kötü duygunun barındığı ve izlerken tıpkı Nick gibi iğreneceğiniz filmdeki tek gerçek âşık Gatsby'dir. Diğer tüm karakterler, yalnızca çok para kazanıp hırslarının kurbanı olurken Gatsby, yalnızca mutluluğu yakalayabilmek ve sevdiği kadını elde edebilmek için zirveye çıkmaktadır. Yani var olmasının tek sebebi aşkıdır. En mutlu olduğu an ise sevdiği kadının gözlerinde mutluluğu gördüğü andır. Zaten zirveye ulaşana kadar harcadığı çaba bunun içindir.
Filmdeki tüm karakterler bir yana, sadece Gatsby ne istediğini bilmektedir. Herkes hep daha fazla kazanıp daha yükseğe tırmanmak ister. Yine de istediklerini sandıkları şeyi, elde ettiklerinde de mutlu olmayacaklardır çünkü hiçbir şey onları tatmin etmemektedir. Bu yüzden de elde ettikleri her şeyi kaybetmeye mahkûm bir hayat sürerler.
Filmde göze çok çarpan bir yeşil ışık simgesi var. Gastby, akşamları evinin tam karşısında görünen bu ışığı izlemektedir. Onun için yeşil ışık umutlarını simgelemektedir. Işık sönmediği sürece Gatsby'nin mutluluğu yakalama amacından vazgeçmeyeceğini biliriz.
İnsanların izlerken görüp sonra birçoğunun aklından çıkan bu yeşil ışık, Gatsby'nin hayatına anlam katmaktadır. Yıllarca kalbinde sakladığı sevgilisinin hâlâ yaşadığı ve onun yakınında olduğu anlamına gelmektedir. Bu sebeple yeşil ışığın görünümü Gatsby'yi mutlu eder, huzur verir.
Filmde çok sık vurgulanan bir diğer simge de billboarda yapışık olan bir çift göz resmidir. Bu simgenin sık sık gözümüzün önüne getirilmesi, gözlerin yaşanan her şeyi gördüğü ve hiçbir şeyin gizli kalmadığı anlamına gelmektedir. Her şey er ya da geç, tüm gerçekleriyle ortaya çıkar mesajı verilmektedir. Simge ilk olarak filmin afişinde karşımıza çıkmaktadır.
Filmin 2013 yılındaki uyarlamasında Di Caprio'nun başrolü üstlenmesi, Gatsby'nin şimdiye kadar birçok kez canlandırılan o klasik imajını yeniden yaratmıştır. Gatsby'yi şimdiye kadar canlandıran oyuncular gibi bazen sert bazen de sempatik ve nazikti. Aynı zamanda bu karakterin savunmasız ve komik yanlarını ortaya çıkarırken rolünü tüm zarafeti ve ustalığıyla da yerine getirmiştir.
Aktrist Carey Mulligan da Daisy'yi çok iyi benimseyip oynamış ve kitapta anlatılan zengin, donuk ve güzel bir kadın olan karakterine hüzünlü yaklaşımıyla farklı bir bakış açısı kazandırmıştır.
Fitzgerald'ın romanından hiç sapmadan hikâyeyi yeniden sinemaya uyarlayan yönetmen Baz Luhrmann, müziklere gelince kendi tarzını ortaya koymuş. 1920'li yıllarda geçen bir dönem hikâyesi için Amy Winehouse, Lana Del Rey gibi güncel şarkıcıların eserlerini kullanmış. Böylelikle aslında o dönemde olmadığını, bunun yalnızca bir film olduğunu hatırlatarak izleyiciyi uyanık tutmuş. Yönetmenin yaptığı bu seçim sayesinde filmi eleştirirken objektif olma konusunda pek zorlanmadığımız söylenebilir.
İki buçuk saatlik uzun bir film olmasına rağmen renkler o kadar canlı ve hikâye öyle güzel anlatılır ki ilk bir saatin nasıl geçtiğini anlamadan kendinizi olayların içinde buluyorsunuz. Gatsby'nin yağmurun altında ıslanıp Daisy'yi görünce bir anda modunun yükselmesinde ve Tom'un gerçekleri öğrenmesine saniyeler kala Daisy sıcaktan yakınıp sigara içtiğinde içinizdeki sıkıntıyı hissedeceksiniz.
Şimdi, kim bize bu 'Amerikan Rüyası' denilen kapitalist sistemdeki yanlışları görüp de uygulamayacağımızın garantisini verir? Buraya kadar eleştirdiğimiz karakterlerin imkânları elimize geçse neler yapabileceğini bilen var mıdır? Ben şahsen emin değilim. Her ne kadar olumsuz baksak da sistem, çeşitli imkânlarla her geçen gün benliğimizi elimizden almaya, ruhumuzu emmeye devam ediyor.
Biri bize, "Bu şatafatlı hayata sahip olacaksın, milyoner olacaksın," dese kaçımız elimizin tersiyle itebiliriz ki?
Güzel filmdi yazıyı okuyunca her şey anlamlandı.
YanıtlaSilNe kadar güzel , Fahrenheit 451 incelemesini de okumak isterim
YanıtlaSilCok güzel okumaktann aşırı keyif aldım💜
YanıtlaSilMerak ettiğim bir eser.Kitaba da filme de bakacağım bir ara.
YanıtlaSilLeonardo di caprio nun diğer filmlerini de yorumlamanızı isterim kaleminize sağlık 🤗
YanıtlaSilyazınızı okuduktan sonra filme dair bi aydınlanma geldi teşekkürler
YanıtlaSilÇok güzel bayıldım💜
YanıtlaSilFilm hakkında güzel bir açıklama olduğu gibi kitap hakkında da güzel bilgiler vermişsiniz. Devamının gelmesini bekliyoruz. Teşekkürler, elinize sağlık.
YanıtlaSilKitabını henüz okumadığım için filmi izlemeyi erteliyorum:) Merak ediyorum:)
YanıtlaSilfilmi ve kitabı adı gibi muhteşem yazmışsınız :)
YanıtlaSil